Ermiş

2014
Türkçe
Kurgu Şiir

İnsan için tüm amaçlarını susuzluktan çatlamış dudaklara ve tüm yaşamı bir çeşmeye dönüştüren bir armağandan daha büyüğü yoktur kuşkusuz. Benim şerefim ve ödülüm işte bu armağanda yatıyor. Ne zaman içmek için çeşmeye gelsem, diri suyun kendisini susamış bulmamda…”

Yıllar boyu kendisine yurt olan kentten ayrılırken, Ermiş’ten geride bıraktığı halka hitap etmesi istenir. Kent halkı ona aşk, evlilik, suç, ölüm, güzellik ve daha pek çok konuda sorular yöneltir. Aldıkları karşılık, hoşgörü ve sevginin biçimlendirdiği bir insan yaşamı üzerine hazine değerindeki öğütlerdir. Haklıyla haksızın, suçluyla suçsuzun, dimdik ayakta duranla düşmüşün aslında aynı insan olduğu bir yaşamdır bu…

  • Yazar
    : Halil Cibran
  • Çevirmen
    : Ayşe Berktay Hacımirzaoğlu
  • Yayınevi
    : TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

ÖZET


  • Uzun uzun yazılan kişisel gelişim kitapları yerine Halil Cibran’ın “Ermiş” kitabını öneririm.
    Kısa ve hap gibi yazdığı cümleler akılda kalıcı ve bir o kadar da düşündürücü.
    Okurken altını çizmek istediğim o kadar fazla yer vardı ki tek seferde bitirmeme sebep oldu. Muhteşem betimlemeleri ile herkesin hayatına bir şekilde dokunan bir kitap.

 

  • Çünkü kalmak, gecede yanıp tükenirken saatler, donmak ve billurlaşmak, bir kalıbın içine hapsolmak demek.

 

  • Ses onu kanatlandıran dili ve dudakları taşıyamaz.
    O esire doğru yalnız bulmak zorundadır yolunu.

 

  • Yalnız ve yuvasız uçar kartal güneşin önünde.

 

  • Aşk sizi çağırdığı zaman, onu izleyin…
    Yolları zorlu ve dik olsa da. Kanatları sizi sardığı zaman ona teslim olun.
    Tüyleri arasına gizlenmiş kılıç sizi yaralayacak olsa da.
    Hem aşk sizinle konuştuğu zaman ona inanın.

 

  • Aşk taçlandırdığı gibi çarmıha da gerer sizi.
    Hem besler, büyütür hem de budar

 

  • Kendinden başka bir şey vermez aşk ve kendinden başkasından almaz.
    Ne sahip olur aşk ne de sahip olunmak ister.
    Çünkü aşka aşk yeter.

 

  • Bırakın mesafeler olsun birlikteliğinizde.
    Bırakın dans etsin göklerin rüzgârları aranızda.
    Birbirinizi sevin ama aşkı pranga
    Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk.

 

  • Birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin.
    Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan
    Şarkı söyleyip dans edin birlikte, eğlenen, ama yalnız başınıza olun ikiniz de.

 

  • Yüreklerinizi verin, fakat teslim etmeyin birbirinizin eline.
    Çünkü bir tek Hayat’ın avcuna sığar yürekleriniz.
  • Birlikte durun ama yapışmayın
    Çünkü ayrı durur tapınağın sütunları.
    Hem birbirinin gölgesinde büyümez meşeyle selvi.

 

  • Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil.
    Onlar sizin sayenizde gelir ama sizden değildir.
    Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil…
    Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama ruhlarını değil…
    Onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz, ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın.
    Çünkü ne geri gider yaşam ne de oyalanır dünle.
    Sizler yaysınız, çocuklarınız da bu yaylardan fırlatılan canlı oklar.

 

  • Malınızdan mülkünüzden verdiğinizde pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız.
    Gerçekten vermek kendinden vermektir.

 

  • Mal, mülk bir gün gerekeceği endişesiyle alı koyup sakladığınız şeylerden başka nedir?

 

  • İstenince vermek iyidir, fakat istemeden, ihtiyacı anlayıp da vermek daha iyidir.

 

  • Sanki alıkoyabileceğiniz bir şey mi var?
    Tüm sahip olduklarınız bir gün verilecek.
    Öyleyse şimdiden verin de, size ait olsun verme mevsimi mirasçılarınıza kalmasın.

 

  • Yeryüzüne ve gökyüzünün ruhuna ayak uydurabilmek için çalışırsınız.
    Çünkü aylaklık, mevsimlere yabancı düşmek, heybetle ve mağrur bir teslimiyetle sonsuza yürüyen yaşam kafilesinin dışında kalmaktır.

 

  • Hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına ermek demektir.

 

  • Gönülsüz pişirilen ekmek acı olur ve ancak yarısını giderir insan açlığının.
    Eğer üzümleri istemeye istemeye ezerseniz, gönülsüzlüğünüz şaraba zehir katar.
    Eğer melekler gibi şarkı söyler ama şarkı söylemeyi sevmezseniz, insan kulağını günün ve gecenin seslerine kapatırsınız.

 

  • Sevinciniz maskesinden sıyrılmış kederinizdir.

 

  • Keder varlığınızda ne kadar derin bir oyuk açarsa, taşıyabileceğiniz sevinç o kadar fazla olur.

 

  • Sevinç ve keder birlikte gelir.
    Biri sofranızda sizinle otururken, unutmayın, diğeri yatağınızda uyumaktadır.

 

  • Gerçekte kaderiniz ve sevinciniz arasında askıdasınız terazi
    Ancak kefeler boşken hareketsiz, dengede durursunuz.

 

  • Bedenin rahata düşkünlüğü ruhun tutkusunu öldürür, sonra da onun cenaze alayının ardından sırıtarak yürür.

 

  • Giysileriniz güzelliğinizin büyük bir kısmını gizlemekte, ama güzel olmayanı gizlemekte değil.

 

  • Giyimde edep, ahlaksız olanın gözlerinden korunmak için bir kalkandır, unutmayın.

 

  • Ahlaksız diye bir şey kalmadığında ise giyimde edep prangadan ve zihin kirliliğinden başka nedir ki?

 

  • Evliyalar ve adil kişiler nasıl her birinizin içindeki en yüksekten daha yukarı çıkamazlarsa, kötüler ve zayıflar da, yine sizlerin içindeki o en alçak noktadan daha aşağı inemezler.

 

  • Haklıyı haksızdan ve iyiyi kötüden ayıramazsınız…
    Çünkü birlikte dururlar güneşin altında, birlikte dokunan siyah ve beyaz iplikler gibi. Koptuğunda siyah iplik, dokuyucu tümünü elden geçirir kumaşın ve tezgâhı da gözden geçirir hatta.

 

  • Eğer varsa aranızda sadakatsiz kadını yargılayacak olan, kocasının yüreğini de tartsın terazide ve ruhunu ölçülerle vursun ölçüye.
    İnciteni kınayacak olan varsa, incinenin de ruhuna baksın
    .

 

  • Yasaları koymaktan haz alıyorsunuz ama onları çiğnemekten aldığınız haz daha fazla.

 

  • Ruhunuz çoğu zaman bir savaş alanıdır, burada aklınız ve yargılama gücünüz, tutkunuz ve iştahınıza karşı savaşır.

 

  • Aklınız ve tutkunuz denizlere açılmış ruhunuzun dümeni ve yelkenleridir.
    Yelkenleriniz ya da dümeniniz parçalanırsa, oraya buraya savrulup sürüklenmekten ya da denizin ortasında hareketsiz kalmaktan başka bir şey gelmez elinizden.

 

  • Tek başına hükmeden akıl, kısıtlayıcı bir güçtür; başıboş bırakılmış tutku ise, kendisini yok edene kadar yanan

 

  • Bırakın ruhunuz aklınızı tutkunun doruklarına yüceltsin şarkı söyleyebilmesi için.
    Bırakın ruhunuz tutkunuzu akılla yönlendirsin, tutkunuzun her gün yeniden dirilip Anka kuşu gibi kendi küllerinden doğabilmesi için.

 

  • Acınız idrakinizi saran kabuğun kırılmasıdır.

 

  • Nasıl meyvenin çekirdeği kırılmak zorundaysa, canevinin güneşin altında durması için, siz de acıyı tanımak zorundasınız.

 

  • Acılarınızın çoğu kendi seçiminizdir.
    Acı, içimizdeki hekimin hasta nefsini sağaltmakta kullandığı acı iksir

 

  • Yürekleriniz sessizce bilir günlerin ve gecelerin gizlerini.
    Fakat yüreğinizdeki bilginin sesine susamıştır kulaklarınız.

 

  • “Hakikati buldum” değil, “bir hakikat buldum” deyin.
    “Ruhun yolunu buldum” demeyin. “Kendi yolumda yürürken ruhla karşılaştım” deyin.

 

  • Düşüncelerinizle barışık olmadığınız zaman konuşursunuz…

 

  • Yüreğinizin yalnızlığında barınamaz olunca da dudaklarınızda yaşarsınız; bir oyalanma ve eğlence olur ses.

 

  • Kötü, kendi açlığının ve susuzluğunun ıstırabıyla kıvranan iyiden başka nedir ki?

 

  • Sıkıntıya ve dara düşünce dua ediyorsunuz; keşke sevinciniz doruklarda olduğunda ve bolluk günlerinizde de dua etseniz.

 

  • Dua, benliğinizin berrak ve canlı esire yayılmasından başka nedir ki?

 

  • İçinizin karanlığını evrene dökmek rahatlatıyorsa sizi, yüreğinizde doğan güneşi dökmek de sevindirecektir.

 

  • Nerede arayıp nasıl bulacaksınız güzelliği; güzellik bizzat yolunuz ve rehberiniz değilse?
    Ve güzellikten nasıl söz edeceksiniz, sözlerinizi dokuyan o değilse?

 

  • Güzellik bir ihtiyaç değil, coşkunluktur.
    Ne susamış bir ağızdır ne de uzatılmış boş bir avuç.
    Tutuşmuş bir yürek, büyülenmiş bir ruhtur.

 

  • Ne görmek istediğiniz imgedir ne duymak istediğiniz şarkı.
    Gözlerinizi kapatsanız da gördüğünüz imge, kulaklarınızı tıkasanız da duyduğunuz şarkıdır güzellik.

 

  • Eğer Tanrı’yı bilmek isterseniz, bilmece çözmeye girişmeyin.
    Onun yerine çevrenize bakın, O’nu çocuklarınızla oynarken göreceksiniz.

 

  • Evrenin derinliklerine bakın; O’nun bulutta yürüdüğünü, şimşekte kollarını uzattığını ve yağmurla yeryüzüne indiğini göreceksiniz.
    O’nun çiçeklerde gülümsediğini, sonra doğrulup ağaçlarda el salladığını göreceksiniz.

 

  • Hayat ve ölüm birdir, tıpkı ırmak ve denizin bir olduğu gibi.

 

  • Umutlarınızın ve arzularınızın derinliklerinde yatar hayattan sonrasına dair sessiz bilginiz…

 

  • Ölüm korkunuz, kendisini onurlandıracak olan kralın huzuruna çıkan çobanın titremesinden başka bir şey değildir.

 

  • Çoban titrerken sevinçli değil midir kralın armasını taşıyacağı için?
    Yine de asıl farkında olduğu titreyişi değil midir?

 

  • Ölmek rüzgârda çıplak durmaktan ve güneşte erimekten başka nedir ki?

 

  • İhtiyaçları değişir insanın, fakat sevgisi ve sevgisinin ihtiyaçlarının karşılandığını görme arzusu değişmez.
Ermiş