Zeki Olduğunu Hala Düşünüyor Musun?
NTV Yayınları’nın dokuz baskıda 35.000 adet satan Zeki Olduğunu Düşünüyor musun? kitabının yazarı John Farndon yeni soru ve cevaplarla karşımızda… ZEKİ OLDUĞUNU HÂLÂ DÜŞÜNÜYOR MUSUN? kitabında John Farndon okura yeni Cambridge ve Oxford mülakat soruları yöneltiyor. • Shakespeare bir asi miydi? • Wittgenstein her zaman haklı mıdır? • Bir tenis topu niçin falsolu gider? • İnsanın neden iki gözü vardır? • Bir termostat düşünebilir mi? Adını Cambridge ve Oxford adaylarına bazı mülakatlarda yöneltilen dillere destan zorluktaki bu sorularından birinden alan kitapta yazarın amacı okuru düşündürmek. Farndon, sanattan politikaya, tarihten bilime kadar farklı alanlarda hazırlanan bu sorularla okurun beyninin en uzak köşelerini keşfetmesini istiyor. İşte yazarın kendi kaleminden kitabıyla ilgili kısa bir yorum... “ZEKİ OLDUĞUNU HÂLÂ DÜŞÜNÜYOR MUSUN? Oxford ve Cambridge’e başvuran öğrencilere elbette yardım edebilir ama sadece onlara yönelik değil, Avustralya’dan Anadolu’ya kadar, dünyanın her yerindeki insanları hedefliyor. Her gün nereye gittiğimize, ne yaptığımıza dair zor sorularla karşılaşırız ve yeni cevaplara, yeni düşünme tarzlarına, ‘kalıplar dışında’ düşünmeye gerek duyarız. Kitaptaki soruların insanları yeni baştan düşünmeye, onlara, ‘evet, filan şeyi farklı biçimde yapabiliriz, başka bir yol deneyebiliriz’ dedirtmeye biraz da olsa katkıda bulunmasını umuyorum. Aynı hataları tekrarlamamız gerekmez...”
Yazar
: John FarndonÇevirmen
: Nurettin ElhüseyniYayınevi
: NTV Yayınları
ÖZET
- Birini polise yakalanmadan nasıl zehirlersiniz?
- İnsan kurbanın ne kadar yakınında olursa şüphe çekmemesi o ölçüde zorlaşır.
Şehrin başka bir kesimindeki bir restoranın şeker kâsesine bir tane risin atarak rastgele birkaç yabancıyı haklayabilirim. Özellikle oraya bisikletle gitmişsem ve restorana uğrayışımda çok az iz bırakmışsam, benden şüphe duyulması ihtimali hayli düşüktür.
- İnsan kurbanın ne kadar yakınında olursa şüphe çekmemesi o ölçüde zorlaşır.
-
- İçme suyu kaynaklarınıda zehir atmak dolambaçsız bir yol olabilir. CIV nispeten kolay elde edilir en ufak dozda bile kesinlikle öldürücüdür ve evde Hint yağı tohumlarından elde edilmesi mümkündür.
-
- Şaşimi (balon balığı) karaciğerinde su bakterisi sindirdiğinde oluşan öldürücü bir toksin bulunur ve şaşiminin düzgünce kesilmemesi halinde bu toksin yemeğe öldürücü dozla bulaşabilir. Kurbanların can vermesi sekiz saati bulunur ve ölümcül felcin devreye girmesi kadar hepsi uzun bir süre sadece hafif bir karıncalanma duyarlar.
- Wittgenstein her zaman haklı mıdır?
-
- Wittgenstein’in savına göre kesin, indirgenebilir anlamda hakikat diye bir şeyin olmadığı.
Wittgenstein’in hakikata ilişkin görüşü İngilizce’ye 1922’de Tractatus Logico-Phlisopohicus adıyla çevrilen ilk kitabında ortaya çıktı. Hayattayken yayınlanmış yegane kitabı da budur zaten.
- Wittgenstein’in savına göre kesin, indirgenebilir anlamda hakikat diye bir şeyin olmadığı.
-
- Wittgenstein’a göre filozoflar bilimdeki yöntemle, şeylerin ardındaki anlamın (hakikat, akıl, zaman, adalet, gerçeklik) peşine düşme hatasını işlemişlerdi, üstelik bunların hiçbiri aslında önem taşımaz ve hatta ulaşılmaz nitelikteyken. Ama dil kelimelerin sadece insanların belirli bir ortamda onlara yüklediği anlamları taşır. Wittgenstein savını şöyle sürdürür: bir önermenin mantık açısından doğru mu yoksa yanlış mı olduğuna karar vermek meseleyi tamamen anlayamamaktır; çünkü dilin başka birçok anlamlı kullanım biçimi vardır. İnsanlar dille oynarlar ve onu farklı bağlamlarda farklı biçimlerde kullanırlar. Asıl önemli olan bir kelimenin anlamı değil, kullanılış biçimidir.
- Başarılı bir devrimi nasıl örgütlersiniz?
-
- Arap Bahar’ından Ukrayna’daki Avromeydan hareketine kadar günümüzün devrimlerine sosyal medya karar veriyor. İran’da 2009 protestolarıa facebook devrimi, 2011 Tunus ayaklanmasına Wikileaks Devrimi, 2011 Mısır devrimine Twitter Devrimi adı verildi. Mısır’da facebook kullanıcılarının sayısı 2011’in ilk üç ayında protestoların yükselişiyle birlikte iki milyona kadar çıktı ve dönemde Arap dünyasının genelinde facebook kullanımı ikiye katlandı. 1960’larda Amerikalı psikolog Stanley Milgram “altı kademeli ayrılık” fikriyle üne kavuştu. Bu teoriye göre hepimiz tanışıklık zinciriyle birbirimize bağlandığımızdan, gezegendeki başka bir kişiye sadece altı adım uzaklığındayız. Bir başka deyişle, yapmam gereken tek şey tanıdığım birkaç kişiyi fikirlerimin doğruluğuna köklü biçimde inandırarak, onların da tanıdıkları başka kişileri inandırma uğraşına aynı ölçüde istekli olmalarını sağlamaktır.
- Karşınızda duran üç çıplak kadından hangisini seçersiniz?
- Adam Smith’in1776’da Wealth Of Nations / Ulusların zenginliği adlı kitabını yazmasından beri, tercih birçok ekonomi teorisinin özünde yer almıştır. Tercih serbest piyasa mantığının bizzat özüdür. Smith’e göre piyasa serbest bırakıldığında doğru miktarda mal üretmek üzere her zaman genişler; çünkü ona tercihlerimizle ifade edilen çıkarın görünmez eli yön verir. Serbest piyasa insanın satın alacağı şeyleri seçmesine daha fazla fırsat tanır; insanın nasıl sürdüreceğini seçmesini sağlar. Hayatta yaptığımız her tercih kendi çıkarımız ve içsel arzularımız yönünde rasyonel bir uğraştır.
-
- Kenneth Arrow’un sosyal tercih teorisidir. Arrow mutabakatın imkânsız olduğunu (imkânsızlık teoremi) göstermek için 18. Yüzyıl siyaset düşünürlerinden condorcet Markisi’nin üç yönlü seçim paradoksunu kullandı. Buna göre tüm siyasal kararlar (ne kadar iyi niyetli olursa olsun) bireysel özgürlüğe bir dayatma olmak zorundadır ve sadece piyasa mekanizması geçerli sosyal tercihlerde bulunabilir.
-
- “Kapitalist bir demokraside sosyal tercihlerin belirlenebileceği iki yöntem vardır: genelde siyasal kararlar için başvurulan oylama ve ekonomik kararlar almak için başvurulan piyasa mekanizması” Kenneth Arrow, Social Choice and individual values/sosyal tercih ve bireysel değerler. Oysa insan gerçek hayatta çok karmaşık bir varlık. Bir yandan, çok nadiren tam rasyonellikler hareket ederiz. Öte yandan, öbür insanlarla iyi ilişki kırma ihtiyacı çoğu kez kendini tatmin etme arzusuna fazlasıyla ağır basan sosyal hayvanlarız.
- İnsanın neden iki gözü vardır?
- Bütün omurgalıların iki gözü vardır: memeliler, amfibiler, sürüngenler, kuşlar ve balıklar. Biz insanların iki gözlü olması evrim ağacında ki atalarımızın öyle olmasından kaynaklanır; bunu korumamız o zamandan beri hiçbir mutasyonun daha iyi olmamasındandır. Vücudun sağ yarısı sol yarısının neredeyse ayna görüntüsüdür. Bu bakımdan iki kulaklı ve iki dizli oluşumuz gibi, iki gözlü oluşumuzun da aynı sebepten geldiği söylenebilir.
- Shakespeare…
-
- Shakespeare İngiliz tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birinde yaşadı. İngiltere’de ki birçok Katolik açısından Elizabeth rejimi Rusya’sındaki muhaliflerin yaşadığından pek farklı olmayan bir terör dönemiydi. Shakespeare oyunlarını işte böyle bir ortamda yazdı. Bu oyunlar elbette tepeden tırnağa siyasete bulanmıştı. Saltanat, hukuk, yönetim, otorite, itaat, iktidarı kötüye kullanma (hükümdarları haklı ve haksız devrilişi) imalı tarihsel oyunlardan Macbeth, King Lear, Hamlet ve hatta The Tempest’e kadar peş peşe karşımıza çıkar. Shakespeare oyunlarında din görünmezdir. Eserlerini günümüzde rahat anlaşılır ve anlamlı kılan bu seküler esastır. Shakespeare oyunlarını Katolik yanlısı gizli mesajlarla ve sembollerle ustaca ören gizli bir asi… Düşük ve karanlık metaforları her zaman Protestan kilisesi anlamına gelir, çünkü Protestanlar düşük kilise değerlerinden yanadır ve çoğu kez siyah giyinir; bu karşılık yüce ve aydınlık ise Katolik anlamındadır. Kadın kahramanlardan birçoğunu yanık tenli olması, onları tanrı hakikatin sembolü güneşte kaldıklarını gösterir vs. Ama Shakespeare’in zorluklara rağmen cüretkârca dürüstlük sergileyen karakterlere kazandırdığı duygusal bağlılık onun hangi tarafta olduğunun ipucunu verir.
- Ovidius’un Kız Tavlama Yöntemi İşe Yarar Mı?
-
- Ovidius’un iki bin yıllık şiiri Ars Amatoria (Aşığın Klavuzu);
Bu şiir oldukça açık biçimde alaycıdır. Hem antik dünyaya özgü büyük destansı şiirlerin hem de aşka dair şatafatlı fikirlerin bir parodisidir.
- Ovidius’un iki bin yıllık şiiri Ars Amatoria (Aşığın Klavuzu);
-
- Principio quod amare velis, reperire labora, Qui nunc primum miles in arma venis.
Önce, sevmek istediğin kızla buluşma yolunu aramalısın, Bundan böyle silahına sarılan bir aşk askeri olmalısın.
- Principio quod amare velis, reperire labora, Qui nunc primum miles in arma venis.
-
- Şiirin kadınlara karşı tutumu, bekleneceği üzere, oldukça cinsiyetçidir.
Ama Ovidius’u Latince okumak, bir elkitabını okumaktan çok daha eğlenceli ve moral verici olur.
- Şiirin kadınlara karşı tutumu, bekleneceği üzere, oldukça cinsiyetçidir.
- Ağaç Kabuğu;
- Her ağaç türü kendine özgü bir kabuk deseni taşır. Kabuk bir ağacın dünyaya karşı muhafızı, hava şartlarına karşı kalkanı ve içteki hassas dokularına zarar verebilecek doğal yırtıcılara karşı savunma mekanizmasıdır. Bütün canlı şeyler korunmaya gerek duyar. Bir hücrenin sitoplazması, balıkların pulları, insanların derisi, ağacın da kabuğu vardır. Birçok ağaç kış soğuğuna, yaz sıcağına, kuraklığa, sele ve yangına, ayrıca böceklerin, mantarların ve başka birçok zararlının ilgisine kabuk sayesinde dayanarak yüzyıllarca yaşayabilir. Otsu bitkiler, yani kabuğu olmayan yeşiller hep yeni baştan büyümek ve yayılmak zorundayken, ağaç kabukla korunarak yüzyıllarca yaşayan tek gövdeyle dikili kalabilir.
-
- Kabuk bir ağacın zırhı olmanın ötesinde işlev görür. Dış kabuktaki kuru, koyu renkli ve ölü mantarsı maddenin altında topluca periderm olarak bilinen, daha açık renkteki canlı dokulardan oluşmuş çok katmanlı bir kısım vardır. En içteki hafif yumuşak “aktif soymuk” borularından ağacın büyümesi için gerekli şekerleri ve besinleri taşıyan sıvılar geçer. Soymuk borularının dışında başka bir ikili katman yer alır: mantar deri ve mantar büyütkendoku. Mantar büyütkendoku büyüyen mantar hücrelerinin zamanla ölerek ağaç kabuğunun dış mantar örtüsünü oluşturduğu yerdir. Mantar deri ise kabuk yeni soyulduğunda görülen ve hala canlı olan yeşil kısımdır; bu yeşillik klorofil içermesinden kaynaklıdır.
-
- Fotosentezde güneş enerjisini sadece ağacın yaprakları kapmaz; bu yeşil kabuk hücreleri birazda olsa fotosentez yapar ve kabuk ne kadar ince olursa, bu işlem o ölçüde artar. Kışın yapraklar dökülünce kabuk hücreleri bu zor dönemde ağaca enerji verir. Kunduzlar için ağaç kabuğu kahvaltı demektir. Birçok tarla faresi de kabukla beslenir. Kabuk ölüyken ve orman tabanında yatarken bile mantarlar ve böcekler için zengin bir habitattır.
-
- Aspirinin ilk hammaddesi söğüt kabuğuydu; sarıçam kabuğundaki fenol reçineleri arterit tedavisinde kullanılabilir.
- Boşanma;
-
- Toplum evliliklerin onarılmaz biçimde bozulmasının doğal olduğunu ve çiftlerin fiilen olduğu kadar yasal olarak da ayrılabilmesi gerektiğini kavrıyor.
-
- Çoğu ülkede boşanmak için “gerekçenin şart olması. “bu iş bitti” böyle bir beyanın duygusal etkisi açık olsa bile genellikle bir evliliğin yasal olarak sona erdirmeye yetmez. Anlaşmalı boşanma, evlilik kurumunu sarsan ve insanları ”serbest bırakma” yoluyla izdivacı kurtarmaya çalışmaktan alıkoyan bir düzenlemeydi.
-
- Evlilikte taraflar arasında ki bütün yükümlülükleri ve beklentileri yasal kurallara bağlamanın imkânsız oluşudur. Evlilik çok tuhaf bir sözleşme türüdür. Kanadalı felsefeci Will Kymlicka’nın belirttiği gibi, “yazılı bir belge yoktur, her iki taraf kendini koruma hakkından vazgeçer, sözleşme şartları yeniden müzakere edilemez, iki tarafın da şartları anlamasına gerek yoktur, sözleşme iki ve sadece iki kişi arasında olmalıdır”.
-
- Boşanma gerekçelerini kararlaştırmada mahkemenin herhangi bir rol oynaması saçma görünmektedir; evliliğin bitip bitmediğine ancak çiftin kendisi gerçek anlamda bilebilir. Hukuk sadece anlaşmazlıkları çözmede devreye girmeli ve çocuklar gibi, diğer tarafların çıkarlarını gözetmelidir.
- Dünya Kendi Ekseninde Hangi Yöne Döner?
-
- Her şey nasıl baktığımıza bağlı. Dosdoğru benim yönümde dönüyor diyebilirsiniz; çünkü her türlü devinim tarifi tamamen referans çerçevesine bağlıdır. Dünyanın döndüğünün kolayca görülebilir işaretleri sadece güneşin ve yıldızların gökyüzündeki günlük devinimi ile güneşin yeryüzünde sürekli kayan gölgeleridir.
-
- Elbette dünya doğuya doğru döner; güneşin doğudan doğmasının ve dünyanın dönüşüyle birlikte görüş alanımızdan çıkarak batıdan batmasının sebebi budur.
-
- Kuzey kutbunun yukarısında uzayın derinliklerine yolculuk edip oradan bakarsanız saat yönünün tersine döndüğünü de söyleyebilirsiniz.
-
- Dünya uzayda yol alırken sanki sürekli ileriye doğru yuvarlanıyor gibidir. Aslında güneş sistemindeki gezegenlerin çoğu ekseninde aynı şekilde döner. Güneş sisteminde aşağı yukarı her şey anı şekilde döner. Uyduların kendi gezegenleri etrafındaki dönüşü de aynıdır.
-
- Güneşin batıda ufkun aşağısında batışını izlerken aslında dönenin güneyi değil, dünya olduğunu akılda tutmak her zaman kolay değil. Dünya kendi ekseninin etrafında döndüğünü 16. Yüzyılda Polonyalı astronot Kopernik’in Avrupayı dünyanın güneş yörüngesinde döndüğü fikriyle tanıştırmasıyla gerçek anlamda kavradı. Buna rağmen bir yüzyıl sonra, Gelileo’nun hareket eden dünya savını Katolik Kilisesi’nin resmi muhalefetine göğüs gerçek kabul ettirmeye çalışırken giriştiği şiddetli şiddetli kavgalar ev hapsine alınmasıyla sonlandı. 1851’de Fransız fizikçi Leon foucault, gün içinde dünyanın dönüşüyle birlikte salınım yönü yavaşça değişirken, momentumuyla aynı yönde taşınan sarkacıyla, dünyanın devinimini açık seçik gösteren kanıtı bulabildi.
-
- Açısal momentum uzayın deviniminde son derece önemli bir niteliktir. Aslında, uzaydaki her şeyin sonsuz genişlikte kurmalı bir oyuncak gibi fırıl fırıl dönüyor görünmesi bundandır. Açısal momentum bir döngü hâlindeki momentumdur ve momentum yönünün ek bir kuvvetle sürekli rota dışına çekildiği her durumda ortaya çıkar. Uzayda bu kuvvet çoğunlukla yerçekimidir. Yerçekiminin ve deviniminin olduğu yerde, yani aslında her yerde yerçekimi devinimi açısal momentuma çevirir. Dolayısıyla döngüsel devinim evrenseldir. Açısal momentum samanyolunun ve diğer galaksilerin dönmesine, güneş sisteminin dolanmasına, gezegenlerin ve uyduların yörüngede ilerlemesine yol açan şeydir. Dünyanın kendi ekseninde dönmesi de bundan kaynaklanır. Açısal momentumla ilgili akılda tutulması gereken kilit nokta, tıpkı doğrusal momentum gibi asla yok olmamasıdır; her zaman korunur.
-
- Dünya ay ve güneş arasında kütle çekimi etkileşiminden kaynaklanana ve gelgit kuvvetleri olarak bilinen küçük sürtünme kuvvetleri vardır. Birer firen işlemi gören bu kuvvetler, dünyanın her yüzyılda gün başına ancak 2,3 milisaniye yavaşlatır. Atmosferde ki hava sistemleri de gezegen üzerinde bir direnç yaratarak dönüş hızını etkileyebilir. Depremler kütlede yarattıkları kaymayla dünyanın dönüşünü hızlandırabilir ya da yavaşlatabilirler. Japonya’yı 20111’de sarsan deprem, kütleyi ekvatora doğru kaydırarak dünyanın dönüşünü hızlandırıp günü 1,8 mikro saniye kısalttı.
-
- Tam kutuplarda duran birinin olduğu yere dönmesi tam bir gün alır, ama herhangi bir mesafe almış olmaza. Ekvatorda duran biri ise saatte 1.667 kilometreyle, yani ses hızını aşan bir sesle döner. Uzay araçlarına ekstra fırlatma hızı kazandırmak çoğu kez tropikal yerlerden fırlatılmasının sebebi budur.
-
- Dünya iç kısmına doğru gidildiğinde hız değişir; çünkü dünyanın merkezi akışkan ve manyetiktir.
- Ampül;
-
- Küresel ölçekte olası bir felaketten kaçınmak istiyorsak devletlerin karbon salınımını sınırlayacak denetim tedbirleri alması gerektiğini kabul etmek zorundayız.
-
- Bir dizi devlet 2007’de “savurgan” akkor ampullerin kullanılmasına kısıtlayıcı yasal yasal düzenlemeler getirdi. Akkor ampullerin satışını yasaklamak gayet iyiydi, ama yerine geçecek, kusursuz bir “enerji tasarruflu” ampul yoktu.
-
- Floresan ampuller yetersizdir. Bu ampuller daha pahalıdır, çok yavaş ısınır, hatta soğuk havalarda hiç çalışmadığı olur. Hafif titrek ışığı bazı kişilerde migrene ve baş ağrısına yol açar. Üstüne üstelik çöpe atıldığında cıva içeriğiyle çevre açısından tehlike oluşturur ve çalışırken kırılırsa sağlık açısından hafif de olsa tehlikelidir. Asıl rahatsız edici olan çirkin ışığıdır. Parlak beyaz ampullere zoraki geçiş kişisel, mahrem alana bir müdahale gibi görüldü.
-
- Ampul yasaları özgürlüğe dönük bir kısıtlama, hatta birçok kişiye göre insanın kendi evinde nasıl yaşayacağını seçme hakkına bir müdahaledir. İngiliz büyük filozof John Locke düşüncesinde yasaların özgürlüğünü kasmaya değil, korumaya hizmet ettiği fikrini söylemiştir. Özgürlük herkesin dilediğini yapmakta serbest olması değildir. Hukukun olmadığı yerde özgürlük olmaz.
- Bir Bardak Suda Kaç Molekül Vardır?
-
- Moleküller öylesine ufak ve bir bardak suda muhtemelen öylesine çoktur ki, hepsini doğrudan saymak imkânsızdır.
-
- John Dalton’un 18.yüzyılda atomların kimliğinin tamamen ağırlık oranlarına bağlı olduğunu keyfetti. Dalton’a göre atomlar her elementin nihai parçacıklarıyla ve çok basit oranlarda bir araya gelip bileşikleri oluşturuyorlardı.
-
- İtalyan Avogadro bir gazın eşit hacimlerinin her zaman eşit sayıda atom ya da atom barındırdığını ortaya koydu. Bir başka deyişle, hacim ile parçacık sayısı arasında ki ilişki her zaman aynıdır ve buna 1909’dan beri Avogadro sayısı denmektedir.
-
- Avogadro sayısının yararı bize bir maddenin belirli belirli bir miktarında kaç parçacığın bulunduğunu bilmesidir. Ortaya çıkan sayıların haliyle çok büyük ve işlem yapamaya elverişsiziz olmasından dolayı “mol” diye özel bir birim geliştirilmiştir.
-
- İster molekül ister elektron isterse de atom söz konusu olsun, mol bir maddenin bu sayıda parçacığı içeren miktarıdır. Bir mol hidrojen 1 g’dir. Oksijenin atom kütlesi yaklaşık 16 olduğuna göre, bir mol oksijen 16 g’dir. O halde bir mol suyun molekül kütlesi 1 g+1g+16, yani 18 g’dir.
-
- Bir bardak sudaki molekülleri sayamayız ama suyun kütlesi konusunda sağlam bir tahmine varabiliriz. Bardakta litrenin beşte biri, yani 200 g kadar su bulunduğu tahmininden hareket ederiz. Suyun molekül kütlesi 18 g olduğuna göre bardak 11 molun biraz üzerinde (200 bölü118) bir sayı içerir. İşte size sonuç: bir bardak suda yaklaşık 11*6,022*1023 ya da 6,624*1024 molekül vardır. Bu da 6 trilyona yakındır.
- Bir Yelkenli Rüzgârdan Nasıl Daha Hızlı Gider?
-
- Mümkün değil. Bir nehirde taşınan kütük, akıntıdan daha hızlı gidemez. En büyük bilimsel atılımlardan bazıları, bir dâhinin sonunda sağduyunun aslında sağduyudan yoksunluk olduğunu fark etmesiyle sağlanmıştır.
-
- Hareket eden bir nesne bir şey tarafından yavaşlatılmadığı sürece aynı hızda hareket etmeye devam eder ve yavaşlatıcı kuvvet genelde sürtünmedir. Yelkenliler aslında yelkenleri arkadan iten rüzgârla çok nadiren sürülür. Latin yelkenler kare yelkenlerden tamamen farklı bir biçim de çalışır. Birer kanatçık işlevini görür ve aslında bir açıyla enlemesine esen rüzgârla yönlendirilir. Yelken rüzgâra göre doğru açıda olduğunda başını eğer ve her iki yanındaki hava basıncından yelkenin kıvrımıyla oluşan farklılıktan dolayı, uçak kanatları gibi “kaldırma” gücü yaratır. Kaldırma haliyle bir uçaktaki gibi dikey değil yatay olduğundan, tekneyi ileri doğru çeker. Yelkenin üzerindeki basınç genelde tekneyi yanlara doğru eğdiği için, alt taraftaki bir karina teknenin alabora olmasını engellemede temel önem taşır; ayrıca teknenin rüzgâra göre açısını korumasını sağlar ve böylece yelkenlerin üzerindeki basıncı yüksek tutar. Teknenin ileri doğru kayarcasına gitmesini sağlayan, rüzgârın basıncı ile suyun yanal basıncı arasındaki dengedir. Latin yelkenli bir tekne rüzgâra çok daha yakındır “çarpar” yani neredeyse rüzgâra karşı ilerleyebilir. Normal yolcu yatları görünür rüzgârın 45 derece açığında yol alır; modern performans yarış yatlarının geneldeki yol alış açısı 27 derecedir. Yelkenler rüzgâra göre doğru açıyı korurlarsa, tekneyi rüzgârdan daha hızlı, ileriye doğru çekmeye yetecek kaldırma gücünü yaratabilir. Bu günümüzün bazı katamaranlarının iyi yapabildiği bir şeydir. En hızlı katamaranların rüzgârın iki katı, bazı kum yatları üç katı hızla yol alabilir. Paul Larsen’in üç tekneden oluşan kayaklı gemisi Vestas Sailrocket 2012’de 65,45 deniz miline, rüzgâr hızının iki buçuk katına ulaşarak dünya yelkencilik hız rekorunu yerle bir etti!
- Mussolini ;
-
- Mussolini rezil bir lider. Kolluk güçleri işkenceye bulaşmış ve çocuk kaçırmış bir adam var. Birçok muhalifini öldürtmüş bir adam. Yahudileri ülkeden sürmüş bir ada. Libya ve Etiyopya’da toplu katliam emrini vermiş bir adam. Hepsi gaddar diktatörler olan Hitler’in, Mussolini’nin, ayrıca Arnavutluk lideri Enver Hoca’nın aynı şekilde arkeolojiye ilgi duyuyor gibi görünmeleri kesinlikle tesadüf değildir. Bunun ortak bir ilgi olması, kişisel ilgiden ziyade bir kalıbın parçası olduğunun güçlü belirtisidir.
-
- Liderler her zaman geçmişe ilgi duymuşlardır, çünkü bugünlerini ve geleceklerini haklı gösterir. Tarih, kimliği ve diğer uluslardan farklılığı göstermenin bir yoluydu. Geçmiş ne kadar güçlü olursa, kimlik o ölçüde güçlenir.
- 1’in Karekökü Nedir?
-
- Bir sayının karekökü, kendisiyle çarpıldığında onu veren sayı olmalarıdır. Ama bu kural negatif sayılarda işlemez, çünkü iki negatif sayının çarpımından pozitif sayı çıkar. -1 gibi negatif bir sayının karekökü nasıl bulunabilir? Bulunamayacağı için matematikçiler bunlara “sanal” sayılar der.
-
- Leonhard Euler “sanal birim” kavramını ortaya attı. Buna göre, i sembolü kendisiyle çarpıldığında -1 sonucunu veren sanal sayıdır. Böylece her negatif sayının karekökü, i katı karekök şeklinde ifade edilerek denklemlere alınabildi. Basit ama zekice bir çözüm olan i sembolü, matematikçilerin nihayet karekök -1’i ve diğer negatif sayıların i birimi çerçevesinde ifade edilen kareköklerini denklemlerde kullanmalarını sağladı. Böylece sanal sayıların kesin niteliğine çözüm aramalarına gerek kalmadı; artık pratik bir araç olarak kullanılabilirlerdi. Euler’in i sembolünün ve sanal birimler kavramını geliştirmesi sanal sayıları gerçekliğe dönüştürse bile bizzat kendisi bu sayıların olanaksız olduğunu teslim ederek şunu yazdı: “Ne hiç, ne hiçten fazla, ne de hiçten az olduklarını ileri sürebiliriz; bu da kaçınılmaz olarak onları sanal ya da olanaksız kılar.” Farklı alanları araştırmak için elimizde bütün cevapların bulunması şart değildir. Yer çekiminin nasıl işlediğini hala bilmiyoruz, ama Newton’un teorisi bilimin hayati köşe taşlarından biri olarak duruyor.
- Camın Öbür Tarafını Nasıl Görürüz?
-
- Cam saydamdır ve ışınların dosdoğru içinden geçmesine izin verir; diğer katı maddeler apaktır ve ışığın geçişini engeller. Camın öbür tarafına baktığınızda camın arada sanki hiçbir şey yokmuşçasına ilettiği ışık kalıbını görürsünüz. Oysa cam bir katıdır. O halde ışık diğer katı maddelerden geçmezken camdan nasıl geçer?
-
- Cevap:Kuantum fiziğinin kuantum elektrodinamiği (KED) olarak bilinen şeytani alanınsa yatar. KED yarım yüzyıl önce Richard Feyman’ın öncülüğünde ışık ile maddenin etkileşimini inceleyen bilim dalıdır.
-
- İlk kez Einstein’ın fark ettiği üzere, ışık bazen hayal edilemeyecek kadar ufak kütlesiz parçacıklardan, fotonlardan oluşmuş akımlar olarak düşünülebilir. Dolayısıyla bir pencere camına yöneldiğinde, çok sayıda foton, bir atom alanına girer. Işık maddeye çarptığında, fotonlar nadiren dosdoğru içinden geçer. Bunun yerine elektronlar onları çekip enerjilerini soğurabilir. Opak maddelerde bu enerjinin büyük kısmı ısıya dönüşür. Pencere camında ise elektronların birçoğu kısa bir süre enerjili, yani “kızmış” halde kaldıktan sonra ilave enerjiyi genellikle tıpatıp aynı enerjili yeni bir foton olarak salarlar. Dolayısıyla ışık bir pencereden ışıldayarak geçince, fotonlar dosdoğru içinden geçmez. Bunun yerine camda ki atomlarca soğurulur ve ardından defalarca yeniden salınarak sonunda öbür taraftan çıkar. Camın en olağandışı özelliklerinden biri saydamlığı değil, kısmi yansıtmalarıdır.
- Bir Kadını Güçlü Kılan Nedir?
-
- Güçlü erkek çoğunlukla ucube, dangalak, canidir. Peki güçlü bir kadından niçin iyi bir şeymiş gibi bahsederiz? Bu tavır bir bakıma kadının saygı görmemesinin kendi kusurundan kaynaklandığını söylemenin başka biçimidir.
-
- Dünya birçok yerinde sayısız kadın ve kız çocuğu temel insan ihtiyaçlarından yoksun bırakılıyor. Sayısız kadın ve kız çocuğu yeterince değer verilmediği bir kültürde doğduğu için, zorlu yaşam koşullarına, tacize, çocuk yaşta çalışmaya, seks ticaretine, erken ve zoraki evliliklere, eğitim ve gelir bakımından fırsat eşitsizliğine ve başka suçlara maruz kalıyor. Daha açık fikirli kültürlerde bile milyonlarca kadın insan olma hakkının getirdi gibi dünyada kendine yer bulmada, işyerinde düzgün muamele ve değer görmede, statü eşitliğine ulaşmada sürekli sorunlarla karşılaşıyor.
-
- Ne kadar iyi niyetle olursa olsun, güçlü kadınları sürekli övmek onlara aslında birer kırılgan çiçek olduklarını hatırlatmaya yarar sadece. Kadınlar ancak güçlerinin övülmesine gerek kalmadığında sahiden güçlü hale gelirler.
-
- Kadınların güçlü olmasını önlemeye dönük dinsel çabanın büyük ölçüde o dinin kurucularından gelmediğini, akdine teolojik kısıtlamalarla çok az alakası olan çeşitli sebeplerle yüzyıllar içinde eklemlendiği gayet açıktır. Güçlü konumlardaki kadınlara karşı en azgın saldırılardan bazılarını kaynağı İskoç protestan reformcusu John Knox’tur.
- Henry ile Stalin’in Kasıl Karşılaştırırsınız?
-
- Gerek Stalin Rusya’sında gerekse Henry İngiltere’sinde bir devrim vahşice dayatılmaktaydı. Haliyle Stalin komünizmin temellerini sağlamlaştırırken, Henry de Katolik Kilisesi’nden kopuşun peşindeydi. Her iki liderde izledikleri yolun, halkı rezil ve yoz bir rejimden kurtaracak acı ilaç olduğunu ileri sürebilecek durumdaydı ve öylede yaptılar., Stalin’e göre çarlık rejimi ve aristokratlar, Henry’ye göre papanın gücü ve manastırların aşırı yolsuzlukları baş belasıydı. Daha iyi daha sağlıklı bir dünya yaratmak için ülkenin hastalıktan temizlenmesi şarttı.
-
- Stalin Dönemi dehşet verici ölçekte bir soykırım getirip milyonlarca kişiyi göçe zorladı. Kurduğu rejim geniş çaplı sistematik ve totaliter denetim uyguladı. Henry’nin saldırıları yerel ve hatta kişiseldi; Stalin Rusya’sıyla karşılaştırmalar gerçek anlamda aydınlatıcı olmaktan ziyade üstünkörüdür. Henry döneminin bütün vahşetine ve tehlikesine rağmen bir ahlak duygusu ayaktaydı. Stalin Rusya’sında ise değerlerin tam anlamıyla çözülmesi, göründüğü kadarıyla sadece hayatta kalmanın önem taşıdığı ahlaki bir boşluktur.
- Göldeki Bir Sandaldan Suya Taş Fırlatırsanız Suyun Seviyesi Bundan Nasıl Etkilenir?
-
- Arşimet MÖ 3. Yüzyılda Siraküza’da yaşadı. Arşimet müthiş kavrayışla saptadığı şey, bir cismin sudayken havadakine kıyasla daha hafif olduğuydu. Suya daldırılan bir cismin ağırlığının etkisiyle dibe iner. Ama su bu cismin yerinden oynattığı suyun ağırlığına eşit bir kuvvetle yukarı iter. Suya daldırılan her şeyin çevresindeki suyun basıncı bir kaldırma gücü yaratır. Böylece bir kayık, ağırlığı suyun kaldırma gücüne tam eşit olana kadar batar ve o noktada yüzmeye başlar. Yerinden oynatılmış sudan daha hafif cisimler yüzerken, daha ağır olanlar batar. Arşimet bunun kesin ve kolayca hesaplanabilir matematiksel bir ilişki olduğunu gösterdi.
-
- Bütün mesele daldırılan cismin ağırlığı ile yerinden oynatılan suyun hacmi arasındaki ilişkidir. Çeliğin kendisi yüzemeyecek kadar yoğun olsa bile, çelik gövdeli bir gemi yüzer; çünkü gövde oyuk olduğundan geminin yerinden oynattığı su çeliğin ağırlığını yüzdürmeye yetecek kaldırma gücünü oluşturur.
- Adil Ticaret Belgeli Muzlar Gerçekten Adil Midir?
-
- Oxfam on yıl önce Soygun gibi yerinde bir ad verdiği bir raporunda, Uganda’da 2002’de yetiştirilen 1 kilo kahveye ödenen fiyatın izini sürdü. Çiftçiye ödenen para 14 ABD sentiydi. Yerel değirmencini aldığı ilave 5 sentin yanı sıra nakliye ve diğer giderlerle birlikte ihracatçıya maliyeti 26 sentti. İhracattı derecelendirilip0 ambalajlamadığı ürünü 45 sente satmaktaydı. Çokuluslu büyük şirketlerin aldıkları ürünü kavurup hazır kahve granüllerine dönüştürülmeleriyle fiyat 1,64 dolara çıkmaktaydı. Ama bu bir kilo kahvenin mağazalardaki satış fiyatı 26,40 dolar gibi şaşırtıcı bir düzeydeydi, yani çiftçinin eline geçen paranın 200 katıydı.
- EK Bilgiler…
-
- Bir solucan ile bir insan arasında ki farklılık bir derece sorunundan ibarettir; her ikisi de birçok benzer temel yapıyla aynı organik malzemelerden yapılmış biyolojik mekanizmalardır, ama bu derece gerçekten önemlidir.
-
- Süpermarket zincirleri tek örnekliği, toplu satışlar ve sürekli tam stoku sağlamak üzere çok uzak yerlerden gıda ve başka ürünler getirerek, çevreye zararlı “gıda mili”ni müsrif ambalajı çarpıcı biçimde arttırırlar. Tek örneklik gereği çoğu kez çiftçileri ürünlerinin yarısın standarda uymadığı için atmak zorunda bırakır. Tedarikçiler üzerinde ki düşük fiyat baskısı, fabrika çiftçiliği tekniklerini teşvik ederek hayvan sağlığını bozar. Daha da kötüsü, hem içeride hem de üçüncü dünya ülkelerinde tarım işçilerinin ücretlerini en alt düzeye indirebilir.
-
- Ampiristler bilginin duyularla başladığını ve ancak deneyimle edinileceğini savundukları için, duyularla doğrulanmayan her türlü fikre güvensizlikle bakar.
-
- Platon’un “gerekçeli doğru inanç” süreci; Platon’a göre bir şeyi bilmeden devreye giren üç unsur vardır. Birincisi, olgunun aslında doğru olmasıdır; ikinci, benim doğru olduğuna inanmamdır; üçüncüsü, doğru olduğuna inanmamım gerçeğe dayanmasıdır.
-
- Gerçeklendirme genellikle üç kaynaktan gelir:
- Ampirik bulgular (duyularla elde edilen bulgular),
- Güvenillir tanıklık ve
- Mantıksal tümdengelim.
- Gerçeklendirme genellikle üç kaynaktan gelir:
-
- Büyük İngiliz bilim teorisyeni Kral Popper (1902-1994) gerçeklendirmenin yeterli olmadığını ileri sürer; bir sav ancak yanlış olabileceğini göstermenin mümkün olması halinde bilgi olarak kabul edilebilir.
